Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler 80’inci Genel Kurulu’nda konuştu. Erdoğan, “Filistin’in giderek artan sayıda ülke tarafından tanındığı bir dönemde, Filistin Devlet Başkanı Sayın Mahmut Abbas’ın bugün bizzat aramızda olamayışından duyduğum üzüntüyü ifade etmek istiyorum. Biz, bugün, bu kürsüde, kendi vatandaşlarımızla birlikte sesi kısılmak istenen Filistin halkına tercüman olmak için de için bulunuyoruz. Filistin Devleti’ni tanıyacağını açıklayan tüm ülkelere teşekkür ediyor; henüz bu kararı almayan devletleri ise bir an önce harekete geçmeye çağırıyorum” ifadelerini kullandı.
Birleşmiş Milletler Şartı’nın, bundan 80 yıl önce San Francisco’da imzalandığını ve 24 Ekim 1945’te yürürlüğe girdiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Birleşmiş Milletler Kuruluş Şartı’nın, ilk maddesinin ilk kelimelerini, burada tekrar hatırlatmak isterim. Birleşmiş Milletler’in amacı, uluslararası barış ve güvenliği korumaktır. Evet, bizler, bu salonda Birleşmiş Milletler’in 80’inci yaşını kutlarken, dünyanın birçok bölgesinde, Kuruluş Şartı’nın ilk maddesinin ilk kelimelerine gölge düşürecek vahim hadiseler yaşanıyor. Özellikle Gazze’de, gözlerimizin önünde 700 günü aşkın bir süredir, soykırım devam ediyor. Biz toplantı halindeyken dahi, Gazze’de şu anda siviller katlediliyor. Gazze’de ölen sivillerin sayısı 65 bini geçti. Enkaz altında kaç cenazenin olduğu henüz bilinmiyor. Ölenlerin 20 binden fazlası çocuk. İsrail tarafından, Gazze’de, son 23 aydır her saat, evet, her saat bir çocuk acımasızca hayattan kopartılıyor. Bunlar sayı değil, dostlar, hepsi birer can, birer masum insan. Şu anda sadece silahlarla değil, açlık silahıyla da insanlar öldürülüyor. 21’inci yüzyılda, medeni dünyanın bakışları altında, 146’sı çocuk, 428 kişi açlıktan hayatını kaybetti ve sayı her geçen gün artıyor” diye konuştu.
BM Genel Kurulu’na, Gazze’deki günlük hayatı anlatan fotoğraflar gösteren Erdoğan, “Lütfen hepimiz, elimizi vicdanımıza koyup cevap verelim. 2025 yılında şöyle bir gaddarlığın makul bir sebebi olabilir mi? Fakat, insanlık için bu utanç manzarası Gazze’de, 23 aydır her gün tekerrür ediyor. 365 kilometrekare içinde yaşayan 2,5 milyon Gazzeli, her gün yerinden ediliyor, her gün bir başka bölgeye göçe zorlanıyor. Gazze’nin sağlık altyapısı tamamen çökmüş durumda. Doktorlar öldürüldü ya da gözaltında kaybedildi. Ambulanslar vuruldu. Hastaneler bombalandı, yıkıldı. Tedavi mümkün değil, operasyon mümkün değil, ilaç bulmak mümkün değil” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bakın, içim kan ağlayarak söylüyorum. Henüz 2-3 yaşındaki, elleri, kolları, bacakları olmayan masum yavrucaklar, bugün, maalesef, Gazze’nin olağan fotoğrafı haline gelmiştir. Buna hangi vicdan dayanır, hangi vicdan buna sessiz kalabilir? Çocukların açlıktan, ilaçsızlıktan öldüğü bir dünyada huzur olur mu? Hepimiz anne-babayız; üzerine titrediğimiz evlatlarımız, torunlarımız var. Burada, Amerika’da, Avrupa’da, dünyanın her yerinde, bir çocuğun eline küçük bir diken batsa, anne babaların yüreği yanıyor; ama Gazze’de, çocukların elleri, kolları, bacakları anestezi yapılmadan ampute ediliyor. Kimse kusura bakmasın, ama, bu, insanlığın dip noktasıdır. İnsanlık tarihi, son bir asırda, böyle bir vahşet görmemiştir. Her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor. Gazze’deki soykırım medya, sosyal medya aracılığıyla her an canlı olarak yayınlanıyor. İsrail, şu ana kadar Gazze’de, ulusal ve uluslararası basında çalışan 250 gazeteciyi kasıtlı olarak öldürdü; Gazze’ye tüm girişleri yasakladı. Ama yine de soykırımı gizleyemedi. Filistin topraklarında devam eden soykırıma her fırsatta dikkatleri çeken Genel Sekreter Sayın Guterres’i gönülden destekliyorum; cesareti için kendisini bir kez daha tebrik ediyorum. Ancak, Birleşmiş Milletler, Gazze’de, kendi çalışanlarını dahi koruyamamıştır. Gazze’de, insanlara yardım için koşturan 500 kişi öldürülmüştür ve bunların 326’sı BM personelidir.”
Soykırımın, tıpkı Holokost gibi insanların toplu halde imhası için kullanılan utanç verici, insanlık dışı ve barbarca bir kavram olduğunun altını çizen Erdoğan, “Oysa bugün Gazze’de sadece insanlar öldürülmüyor. Gazze’de hayvanlar hedef alınarak öldürülüyor. Gazze’de tarım alanları, bahçeler, ağaçlar, otlar; Gazze’de asırlık zeytin ağaçları yok ediliyor. Gazze’de sular yok ediliyor, kirletiliyor. Gazze’de binalar, evler, kütüphaneler, hastaneler, okullar, camiler, kiliseler, tarihi yapılar bilinçli bir şekilde yıkılıyor. Gazze’nin toprağı, insan için de, hayvan için de, bitki için de, artık işe yaramaz hale getiriliyor. Şimdi size soruyorum, elimdeki şu fotoğrafın güvenlik arayışıyla ne ilgisi var? Bunun adı ‘canlıya düşmanlık, hayata düşmanlık’ değil midir? Bu kürsüden açık açık ifade ediyorum.
Gazze’de bir savaş yoktur. Gazze’de iki taraftan söz edilemez. Gazze’de, bir yanda elinde en modern, en öldürücü silahlar olan düzenli ordu, diğer tarafta ise masum siviller, masum çocuklar vardır. Bu, terörle mücadele değildir. Bu, 7 Ekim olayı öne sürülerek yürütülen bir işgal, tehcir, sürgün, soykırım, daha doğrusu bir toplu-kıyım politikasıdır” diye konuştu.
Gazze’nin Hamas bahanesiyle yok edildiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Eş zamanlı olarak, Hamas’ın yönetimde olmadığı Batı Şeria da adım adım işgal edilmekte, infazlarla masum siviller katledilmektedir. Üstelik İsrail; Gazze ve Batı Şeria ile sınırlı kalmamakta, Suriye’ye, İran’a, Yemen’e, Lübnan’a saldırılar düzenleyerek bölge barışını da tehdit etmektedir. En son, arabulucu Katar’da, ateşkes müzakereleri için toplantı yapan heyete İsrail saldırısı gerçekleşmiştir. Katar’a yönelik saldırı göstermiştir ki, İsrail yönetimi tamamen kontrolü kaybetmiştir. Netanyahu’nun barış yapmaya da, rehineleri kurtarmaya da niyetinin olmadığı, bir kez daha anlaşılmıştır. Sadece komşuları değil, Orta Doğu’daki tüm ülkeler İsrail hükümetinin pervasız tehditlerine muhatap oluyor” dedi.
İsrail’in artan saldırganlığı sebebiyle Avrupa başta olmak üzere, Batı’da 2’nci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan değerlerin çok ağır yara aldığını kaydeden Erdoğan, “En temel insan hakları, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, gösteri ve protesto özgürlüğü, kadın hakları, çocuk hakları, demokrasi, eşitlik, adalet gibi kavramlar rafa kalkmıştır. Gelinen noktada hepimiz şu gerçeği görmek zorundayız değerli dostlarım. ‘Vaat edilmiş topraklar’ saplantısıyla hareket eden İsrail hükümeti, yayılmacı bir politikayla bölge barışına ve insanlığın müşterek kazanımlarına kastetmektedir. Üç semavi dinin kutsal beldesi, insanlığın ortak mirası olan Kudüs’ü Şerif, bu radikalizmin doğrudan hedefi olmaktadır. Vicdan sahibi Musevileri de rahatsız eden, onların da tasvip etmediği, dahası tüm dünyada antisemitizmi körükleyen bu cinnet hali, artık daha fazla devam edemez. Gazze’de ateşkes bir an önce sağlanmalı, saldırılar durmalı, insani yardımların engelsiz girişine mutlaka izin verilmelidir. Soykırım kadrosunun, uluslararası hukuka hesap vermesi temin edilmelidir. Gazze’de yaşanan barbarlığa karşı sesini yükseltmeyen, tavır almayan herkes, bu vahşetin sorumluluğuna ortaktır” ifadelerini kullandı.
Bütün devlet ve hükümet başkanlarına seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gün, bu gündür. Gün; insanlık adına Filistinli mazlumların yanında dimdik durma günüdür. Halklarınız Gazze’deki barbarlığa tepki gösterirken, gelin, sizler de adım atma cesaretini gösterin. Çocukların çocukları büyüttüğü Gazze’ye karşı insanlık görevinizi yerine getirin. Bu vesileyle dünyanın farklı ülkelerinde Gazzeli mazlumlara sahip çıkmak için meydanları dolduran, Gazzeli masumlara destek olmak için denizlere yelken açan; akademisyeniyle, sanatçısıyla, siyasetçisiyle, aktivistiyle, öğrencisiyle tüm Filistin savunucularına en kalbi selamlarımı yolluyorum” diye konuştu.
Suriye’de yaşanan zulümden ve çatışmalardan 13 yıl boyunca Genel Kurul kürsüsünden konuştuğunu belirten Erdoğan, “Nasıl bugün Gazzeli mazlumlar için sesimizi yükseltiyorsak, 13 yıl süresince de Suriyelilerin feryatlarına dikkat çektik. Burada onların da sesi, nefesi olduk. 1 milyon insanın hayatına, milyonlarcasının da vatanlarını terk etmesine sebep olan zulüm, 8 Aralık devrimi ile birlikte hamdolsun artık tarihe karıştı. Suriyeli kardeşlerimiz, 8 Aralık tarihi itibariyle yeni bir dönemin kapılarını açtılar. Eli kanlı bir rejime karşı mücadeleyi kazanan Suriye halkı, inanıyorum ki büyük bedeller ödeyerek elde ettikleri zaferi de inşallah menziline ulaştıracaktır. DEAŞ başta olmak üzere terörün hiçbir çeşidinin olmadığı, güvenliğin tesis edildiği bir ve bütün Suriye vizyonunu tüm imkanlarımızla destekleyeceğiz. Suriye'de istikrar kökleştikçe, hiç şüphesiz bunun kazananı Suriyelilerle birlikte tüm komşu ülkeler, tüm bölgemiz olacaktır. Körfez'deki kardeş ülkelere de Suriye'nin toparlanmasına verdikleri katkılar için teşekkürlerimi iletiyorum. Bizimle aynı ilkeleri paylaşan tüm bölgesel ve uluslararası aktörlerle iş birliğimizi inşallah aynı şekilde sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.
İran'la ilgili nükleer dosyanın bir an evvel diplomasi yoluyla çözülmesini temenni ettiklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Unutulmamalıdır ki bölgemiz yeni bir krizi daha kaldıramaz. Komşumuz Irak'ın istikrarı, güvenliği ve refahı, bölgemizin selameti bakımından fevkalade önemlidir. Kalkınma Yolu projesi gibi kolektif refahı önceleyen stratejik hamlelere bu bakımdan büyük önem atfediyoruz. Kuzeyde, her ikisi de komşumuz olan Rusya ve Ukrayna arasında, İstanbul sürecine büyük bir iştiyakla ev sahipliği yapıyoruz. Doğrudan görüşmeler sayesinde çok sayıda esirin ve naaşın mübadelesine aracılık ettik. Taraflar arasında barış müzakerelerinin modalitelerini belirlemeye çalıştık. Unutmayın, ‘Savaşın kazananı, adil bir barışın kaybedeni olmaz’ şiarıyla önümüzdeki dönemde de ateşkes için çaba göstermeye devam edeceğiz” diye konuştu.
Azerbaycan ve Ermenistan arasında barışın tesisi için tarafları en başından bu yana cesaretlendirdiklerini kaydeden Erdoğan, “8 Ağustos'ta iki ülke arasında kalıcı barışa giden adımların atılmasından memnuniyet duyuyoruz. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Sayın Paşinyan başta olmak üzere sürece katkıda bulunan Amerikan Başkanı Sayın Trump'ı burada bir kez daha tebrik ediyorum. Bu vesileyle ülkemizle Ermenistan arasındaki normalleşme sürecinin kendi rayında ilerlediğini de ifade etmek isterim. Diğer bir arabuluculuk faaliyetimiz olan Ankara süreci kapsamında, Somali ile Etiyopya arasındaki ihtilafın halline yönelik gayretlerimizi sürdürüyoruz. Tarafların bu girişimi hızla başarıyla neticelendirmelerini temenni ediyorum” değerlendirmesinde bulundu.
Karadeniz'de güvenliğin teminatı olan Montrö Sözleşmesi'nin tam 89 yıldır tarafsızlık içinde harfiyen uygulandığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ege Denizi'ni ve Doğu Akdeniz'i ilgili tüm tarafların meşru menfaatlerine riayet edilen, bir istikrar ve refah havzası olarak görmek istiyoruz. Enerji ve çevre başta olmak üzere her konuda yapıcı iş birliğine hazırız. Komşularımızdan da aynısını bekliyoruz. Bu vesileyle Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni dışlayan projelerin başarılı olamayacağını burada özellikle vurgulamak istiyorum. Kıbrıs Adası’nın, batısında Türkiye'nin hak ve yetkileri Ada’nın etrafındaki alanlarda ise Kıbrıs Türklerinin meşru hakları vardır. Daha evvel de teklif ettiğimiz Doğu Akdeniz Konferansı, müşterek bir zeminin bulunmasına katkı yapacaktır. Kıbrıs Meselesinin çözümü daha önce defalarca denenmiş ancak Rum tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle tüketilmiş federasyon modeli üzerine bina edilemez. Kıbrıs Adası'nda iki ayrı devlet ve iki ayrı halk vardır. Kıbrıs Türkleri, Ada'nın eşit sahibidir ve azınlık olmayı kabul etmeyecektir. Uluslararası toplum Kıbrıs Türklerinin yarım asırdır maruz bırakıldıkları haksız izolasyona artık son vermelidir. Son üç Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığım çağrıyı bugün bir kere daha tekrarlıyor, uluslararası toplumu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanımaya, diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurmaya davet ediyorum” ifadelerini kullandı.
Gelecek dönemde, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde yeni bir başlangıç ve vizyonu arzuladıklarını bildiren Erdoğan, “Bu vizyon, günü kurtaran değil ufku yeniden tayin eden, ortak geleceğimizi şekillendiren bir vizyon olmalıdır. Bunun için elbette Avrupa Birliği'nin de bizim kadar istekli ve kararlı olması mühimdir. 2026 yılındaki NATO Zirvesi'ni Ankara'da toplayacağız. NATO müttefikliğimiz Amerika Birleşik Devletleri'yle ilişkilerimizi ticaret, yatırım, enerji ve savunma sanayi başta olmak üzere birçok alanda güçlendiriyoruz” diye konuştu.
Ata yurdu Orta Asya'daki kardeş ülkelerin barış, istikrar ve refahının Türkiye için vazgeçilmez olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türk Devletleri Teşkilatımız, bölgesel bir çatı olmanın ötesine geçerek küresel bir aktör olma yolunda ilerliyor. Köklü, beşeri bağlarımızın olduğu Balkanlar'da barışın ve istikrarın sürmesi için yoğun gayret içindeyiz. Temmuz ayında ihdas ettiğimiz Balkan Barış Platformu bu yöndeki çabalarımızın en yeni örneğidir. KFOR Komutanlığı görevini de bu yıl Ekim ayında bir kez daha üstleneceğiz” ifadelerini kullandı.
Afganistan'daki yönetimin, toplumu kuşatıcı dikkate alan bir anlayış sergilemesinin temel arzusu olduğunu belirten Erdoğan, “Yeniden toparlanma sürecinde uluslararası toplumun Afgan halkını yalnız bırakmamasıdır. Türkiye ve Türk milleti olarak, Afgan kardeşlerimizin her daim yanında olmaya devam edeceğiz. Güney Asya'da barış ve istikrarın muhafazasını son derece önemli görüyoruz. Nisan ayında Pakistan ve Hindistan arasındaki çatışmaya varan bu gerilimde varılan ateşkesten memnuniyet duyuyoruz. İki ülke arasında terörle mücadelede iş birliğini önemsiyoruz. Keşmir meselesinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları temelinde Keşmirli kardeşlerimizin beklentileri ekseninin diyalogla çözülmesini destekliyoruz” diye konuştu.
Afrika kıtasıyla eğitimden sağlığa, altyapıdan ticarete kadar geniş bir yelpazede ilişkilerin yıldan yıla güçlendiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Somali'nin terörle mücadelesine gereken her türlü desteği verirken insani yardım faaliyetlerimizi de sürdürüyoruz. Sudan'da iki yılı aşkın süredir devam eden çatışma ortamı bizleri ziyadesiyle üzmektedir. Sudan'da akan kanın durması ve sürdürülebilir barışın tesis edilmesi, uluslararası toplumun ortak sorumluluğudur. Bizim bu yöndeki çabalarımız devam edecektir. Büyük Göller bölgesi, yıllardır süren istikrarsızlık ve çatışmalardan muzdarip olmuştur. Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin doğusunda yaşanan yaşanan çatışmalar bir an önce çözülmelidir. Amerika'nın arabuluculuğu ve Katar'ın kolaylaştırıcılığında yürütülen gayretleri samimiyetle destekliyoruz. Batı Afrika'da, bilhassa Sahel havzasında artan terör faaliyetlerini de endişeyle takip ediyoruz. Tarihî bağlarımızın bulunduğu bu bölge halklarının huzura ve istikrara kavuşmaları için çabalarımız devam edecektir” ifadelerini kullandı.
İlhamını çift başlı Selçuklu Kartal'ından alan, kendilerinin de 360 derecelik yaklaşımla yürüttükleri Türk dış politikasında Asya ülkeleriyle ilişkilerin büyük stratejik öneme sahip olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Yeniden Asya girişimimiz çerçevesinde, ASEAN başta olmak üzere bölgesel kuruluşlarla angajmanımız giderek derinleşiyor. Latin Amerika ve Karayipler bölgesiyle münasebetlerimizi ortaklık ruhuyla ve 'kazan-kazan' yaklaşımıyla geliştirmeye büyük önem atfediyoruz. Bölgedeki tüm ülkelerle kurmuş olduğumuz dostane bağları daha ileriye taşıma irademiz bakidir” diye konuştu.
Uluslararası ticarette artan korumacılık eğilimlerinin ve tedarik zincirlerinde yaşanan kırılmaların dünya ekonomisinde esaslı değişimlere yol açtığını vurgulayan Erdoğan, “Mevcut sınamalarla başarılı mücadele için Dünya Ticaret Örgütü'nün yer aldığı kurallara dayalı uluslararası ticaretin reforme edilmesini destekliyoruz. Ucuz, güvenli ve sürdürülebilir enerjiye erişimi, özellikle gelişmekte olan ülkelerin kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesi için vazgeçilmez buluyorum. Çin'den Avrupa'ya uzanan ve stratejik önemi haiz Hazar geçişli Doğu-Batı Orta Koridoru Projesi’ni ilerletiyoruz. Modern ulaştırma altyapımız ve Bakü-Tiflis-Kars Hattı ile dünya ticaretinin gelişimine katkı sunuyoruz” ifadelerini kullandı.
Tabiata saygılı bir gelecek inşa etme hedefiyle çıktıkları yolda 2053 Net Sıfır Emisyon hedefine doğru kararlılıkla ilerlediklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Eşim Emine Erdoğan'ın himayesinde yürüyen Sıfır Atık Hareketi'nin tüm dünyada her yıl dalga dalga büyüyen, daha fazla insana ve kalbe ulaşan bir farkındalık halkasına dönüştüğünü görmek, bizim için ayrı bir bahtiyarlıktır. Bu süreçte, gelişmiş ülkelerin sorumluluklarını yerine getirmesi artık bir tercihten öte yükümlülük haline gelmiştir. Dünyada en fazla kalkınma yardımı yapan ülkelerden biri olarak, Birleşmiş Milletler'in sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılması için çaba harcıyoruz. 2030 hedeflerine erişmek ve dünyanın dört bir yanındaki yüz milyonlarca insanı onurlu yaşama kavuşturmak için küresel finansman mimarisinin kimseyi geride bırakmama anlayışıyla uyumlu hale getirilmesini savunuyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
İnsanlığın yapay zeka alanında olağanüstü bir sıçramaya şahitlik ettiğinin altını çizen Erdoğan, “Çığır açan bu teknolojilerin dönüştürücü gücü ve sunduğu nimetlerden hiçbir toplumun mahrum bırakılmaması gerekir. Yapay zeka teknolojileri yeni bir tahakküm aracı olarak değil, insanlığın lehine kullanılmalıdır. Ev sahipliğini yaptığımız En Az Gelişmiş Ülkeler için Birleşmiş Milletler Teknoloji Bankası, dijital ve teknolojik açığın kapatılmasında kritik rol oynuyor. Hazırladığımız ve evrensel mutabakatla yakında imzaya açacağımız Dijital Dünyada Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin bu alanda küresel bir farkındalık oluşturacağına inanıyor, çabalarımıza güçlü desteğinizi bekliyoruz. Diğer taraftan, ırkçılık, yabancı karşıtlığı ve bilhassa İslam düşmanlığının vahim boyutlara ulaştığı günümüzde, bir arada yaşama kültürünü tehdit eden bu akımlarla mücadele, insanlık için zaruret halini almıştır. Medeniyetler İttifakı Yüksek Temsilcisi Sayın Moratinos'un, BM Genel Sekreteri'nin İslamofobiyle Mücadele Özel Elçisi olarak da atanması kıymetlidir. Geçen sene burada ifade ettiğim gibi aile kurumu, günümüzde daha önce hiç olmadığı kadar tehdit altındadır. Kadın ve erkekten oluşan aileyi savunmak, aynı zamanda insanı, fıtratı, yaşamı ve geleceği savunmak demektir. Türkiye olarak, artan saldırılar karşısında aileyi savunmaya devam edeceğiz. Geçen sene burada ifade ettiğim gibi aile kurumu, günümüzde daha önce hiç olmadığı kadar tehdit altındadır. Kadın ve erkekten oluşan aileyi savunmak, aynı zamanda insanı, fıtratı, yaşamı ve geleceği savunmak demektir. Türkiye olarak, artan saldırılar karşısında aileyi savunmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
İnsanlığın bir daha savaş felaketi yaşamaması için kurulan Birleşmiş Milletler'in köklerinin, içinde bulunulan karanlık döneme ışık tutacak değerlerle dolu olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Genel Sekreter Sayın Guterres’in, Teşkilatımızı etkin ve verimli hale getirmek amacıyla başlattığı BM80 Girişimine desteğimiz tamdır. Bu girişimin BM’nin tüm faaliyetlerini daha da güçlendirecek bir süreç olarak başarıya ulaşmasını temenni ediyorum. Bu sürece, İstanbul’u bir BM merkezi haline getirme vizyonumuzdan da hareketle, güçlü destek vermeye hazırız. 80’inci yılda Birleşmiş Milletleri kuruluş ruhuna döndürecek adımları atmak hepimizin ortak sorumluluğudur. Biz, güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu bir düzen kuruluna kadar ‘Dünya beşten büyüktür’ demeye devam edeceğiz. Görevimiz sistemi terk etmek değil; onarmak, yeniden işler hale getirmektir. Hiç şüphesiz daha adil bir dünya mümkündür. Türkiye, ‘daha adil bir dünyanın inşası’ için mücadelesini sabırla devam ettirecektir” ifadelerini kullandı.
DHA
Kaynak: SACITASLAN.COM